Beyin Okuma Çağı Başlıyor: Yapay Zekâ Artık Düşüncelerinizi Okuyabilir
Beyinde oluşan düşüncelerin ekrana yansıması artık bilim kurgu senaryolarının ötesine geçiyor. Son yıllarda yapılan çalışmalar, insanların yalnızca düşünerek metin yazmasını sağlayan yapay zekâ tabanlı sistemlerin mümkün olduğunu gösteriyor. Elon Musk’ın geliştirdiği Neuralink gibi invaziv çözümler bu alanda öncü olsa da, cerrahi müdahale gerektirmeyen yöntemler de etkileyici sonuçlar veriyor.
Düşünce Okuma İçin Beyne Çip Yerleştirmek Şart Değil
Neuralink, beynin motor korteksine yerleştirilen küçük bir çiple düşünceleri algılayıp bilgisayarlara aktarıyor. Bu teknoloji felçli bireylerin ekran üzerindeki imleci yalnızca zihinleriyle kontrol etmesini sağlıyor. Ancak riskli bir operasyon gerektirdiği için yaygın kullanımı sınırlı kalıyor. Yaşanan yeni gelişmeler ise bu uygulamalara tamamen son verebilir.

Beyin, yüz binlerce nöronun senkronize şekilde ateşlenmesiyle elektriksel sinyaller üretir. Bu sinyaller, kafa derisi üzerinden ölçülebilecek kadar güçlü hâle geldiğinde EEG veya fMRI gibi cihazlarla kaydedilebilir. Araştırmacılar bu beyin dalgalarını analiz ederek zihinsel faaliyetleri anlamlandırabiliyor.
Geliştirilen sistemler, dinleme, düşünme ve izleme gibi durumlara ait beyin dalgalarını çözümleyerek, zihinden geçen düşüncelerin anlamını çıkartabiliyor. Üstelik bu sistemler sadece kelimeleri değil, düşünsel bağlamı da başarıyla yakalayabiliyor.
Yapay Zekâ Gerçek Zamanlı Düşünceyi Yorumlayabiliyor
Laboratuvar ortamında yapılan testlerde, bir katılımcıya “Henüz ehliyetim yok” cümlesi sessizce okutuldu. fMRI cihazı yardımıyla beyin aktivitesi kaydedildi ve yapay zekâ bu bilgiyi “Henüz araba kullanmayı öğrenmeye bile başlamadı” şeklinde yorumladı. Cümle birebir aynı olmasa da, düşüncenin özü başarıyla yansıtıldı.
Bu sistemler “anlamsal çözücü” (semantic decoder) olarak adlandırılıyor. Katılımcılardan hikâye dinlemeleri veya zihinsel olarak bir olayı canlandırmaları isteniyor. Ardından yapay zekâ, beyin aktivitelerinden bu içerikleri anlamlandırıyor. Bazı deneylerde ise katılımcılar sessiz videolar izlerken beyin sinyalleri çözümleniyor. Sistem, yalnızca görsel girdilere dayanarak kişinin ne gördüğünü tahmin edebiliyor.
Beyin Görselleri de Yeniden Oluşturabiliyor
fMRI cihazına bağlı bir gönüllüye kısa süreliğine bir görsel gösterildi. Yapay zekâ, bu kişinin beyin sinyallerini okuyarak gördüğü görselin oldukça yakın bir versiyonunu yeniden oluşturdu. Bu yöntem, zihinsel imgelerin bile dijital ortama aktarılabileceğini gösteriyor.

Meta tarafından yürütülen araştırmalarda manyetoensefalografi (MEG) yöntemiyle beyin görüntüleme çalışmaları daha da ileri taşındı. MEG cihazı, beyin içindeki görsel akışı gerçek zamanlı olarak analiz ederek sürekli değişen görüntü akışını çözümleyebiliyor. Ayrıca benzer sistemlerle düşünce temelli cümleler de oluşturulabiliyor.

Laboratuvar dışında kullanılabilen çözümler de geliştiriliyor. AlterEgo adlı giyilebilir cihaz, kişi konuşmayı düşündüğünde çene ve yüzde oluşan mikroskobik kas hareketlerini algılıyor. Bu sinyaller bilgisayar komutlarına dönüştürülüyor. Kullanıcı hiçbir ses çıkarmadan “Alexa, müzik çal” diyebiliyor ve yanıtı kemik iletimiyle işitebiliyor. Bu teknoloji düşünce okuma anlamında doğrudan bir çözüm sunmasa da içsel konuşmayı dijital komutlara çevirebildiği için insan-bilgisayar etkileşiminde önemli bir adım oluşturuyor.
Felçli Bireyler Düşünceleriyle İletişim Kurabilecek
Bu sistemlerin en çarpıcı potansiyeli, fiziksel engelleri olan bireyler için iletişimi yeniden mümkün kılması. Günümüzde gözle harf seçerek yazı yazmak gibi zaman alan çözümler kullanılıyor. Ancak semantic decoder ya da AlterEgo gibi sistemlerle birey yalnızca düşünerek mesaj yazabilecek ya da tekerlekli sandalyesini kontrol edebilecek. Yeni nesil erişilebilirlik teknolojileri, konuşmaya, yazmaya ya da hareket etmeye gerek kalmadan insanlara düşünceyle iletişim kurma olanağı sunabilir.
Bu gelişmeler yalnızca sağlık teknolojileriyle sınırlı değil. Klavye, fare ya da dokunmatik ekran yerine yalnızca düşünceyle çalışan arayüzler, günlük teknoloji kullanımını da kökten değiştirebilir. Meta’nın geliştirdiği sistem dakikada yaklaşık 60 kelimeyi beyin sinyalleri üzerinden yazıya dökebiliyor. Bu da standart bir klavye kullanımının iki katı hız anlamına geliyor. Kullanıcılar düşünerek not alabilecek, müzik değiştirebilecek ya da yazılım kodlayabilecek.
Ayrıca görsel içerikler de yalnızca zihinsel imgelerle oluşturulabilecek. Yani kişi bir nesneyi hayal ettiğinde, benzer bir görüntü ekran üzerinde oluşabilecek.
Teknoloji Neden Hâlâ Günlük Hayatta Kullanılamıyor?
Tüm bu sistemler başarılı sonuçlar verse de, henüz ticari kullanıma hazır değil. Semantic decoder sistemlerinin her birey için özel olarak eğitilmesi gerekiyor. Bu da saatlerce süren fMRI taramaları ve veri toplama süreçlerini zorunlu kılıyor. Ayrıca bu sistemler, kullanıcının aktif olarak iş birliği yapmasını gerektiriyor. Düşünceler yön değiştirdiğinde ya da kişi odaklanmadığında sistem işlevini yitiriyor.
MEG gibi ileri düzey ekipmanlar sadece özel laboratuvar ortamlarında çalışıyor ve mutlak hareketsizlik gerektiriyor. AlterEgo gibi taşınabilir çözümler ise şimdilik yalnızca kısa ve önceden tanımlı ifadeleri anlayabiliyor.
En büyük etik soru, bu sistemlerin kişisel düşünceleri dijitalleştirmesiyle ortaya çıkıyor. Eğer düşünceler kayıt altına alınabiliyorsa, kişi zihninde bile özgür olamayabilir. Bu verilerin kime ait olacağı, kimler tarafından görüntülenebileceği veya yasal olarak kullanılıp kullanılamayacağı ciddi tartışmalara yol açıyor. İleride mahkemeler, kişinin düşüncelerine erişim talep edebilir. Terapistler danışanlarının zihinlerini doğrudan analiz edebilir.
Şirketler, reklam algoritmalarını yalnızca kullanıcı alışkanlıklarına değil, düşüncelerine göre de şekillendirebilir. Hatta kullanıcı bir ürünü düşünmeye başladığı anda öneri sunabilir. Bu da kişisel mahremiyetin gelecekte nasıl tanımlanacağı sorusunu gündeme getiriyor.